Büyüme Girdabı
- Atıf Büyüksoy
- 8 Ara 2016
- 2 dakikada okunur

"Şirketinizin büyüklüğü nedir ?" diye sorar insanlar. Çene çalmak için sorulan bir sorudur bu ama soran, herhangi bir cevaptan fazlasını duymak ister. Vereceğiniz sayı ne kadar yüksek olursa, o kadar etkileyici, profesyonel ve güçlü görünürsünüz. Yüz küsür çalışanınız varsa "Vay be harika" şeklinde tepki gösterirler. Ama küçük bir şirketiniz varsa: "Hadi ya... iyiymiş". İlki iltifat etmek içindir, ikincisi ise nezaketen söylenmiştir.
Neden böyle ? Şirketler ve büyüme neden birlikte düşünülmelidir? İşin genişletilmesi niçin esas amaçtır? Büyük olanı çekici kılan insanın egosundan başka nedir ? (Ölçek ekonomisinden daha iyi bir cevaba ihtiyacınız var.) Doğru büyüklüğü bulup buna sadık kalmanın nesi yanlış ki?
Harvard'a ya da Oxford'a bakıp, "Keşke genişleyip, dallanıp budaklansalar ve binlerce profesörü daha işe alsalar ve dünyanın her yerinde kampüsler açsalar... o zaman harika okullar olurlardı" diyor muyuz hiç? Demiyoruz tabii ki. Bu kurumların değerini bu şekilde ölçmüyoruz çünkü. Şirketlerin değerini niçin bu şekilde ölçüyoruz o zaman?
Belki sizin şirketiniz için uygun olan büyüklük beş kişiden ibarettir. Belki kırk kişi. Belki iki yüz kişi. Ya da belki sadece kendiniz ve dizüstü bilgisayarınız. Ne kadar büyümeniz gerektiği konusunda zamanından önce varsayımlar üretmeyin. Yavaş yavaş büyüyün ve sizin için doğru olanın ne olduğunu hissederek bulun, vakitsiz işe alımlar pek çok şirketin yok olma sebebidir. Ani ve yüksek oranda büyümelerden de kaçının, sizin için uygun olan büyüklüğü aşmanıza neden olabilirler.
"Küçük", çıkılması gereken basamaklardan sadece biri değildir. Kendi içinde bir hedeftir.
Küçük şirketler büyümek isterken, büyük şirketlerin de daha çevik ve esnek olmanın hayallerini kurduklarını fark ettiniz mi? Unutmayın ki, büyüdüğünüzde, insanları işten çıkarmadan, moralleri altüst etmeden ve iş yapma şeklinizi tamamen değiştirmeden küçülmeniz çok zordur.
Hedefiniz serilip serpilmek olmak zorunda değil. Ayrıca burada sadece çalışanlarınızın sayısından bahsetmiyoruz. Giderler, kira, IT altyapısı, mobilyalar vs... Bütün bunlar kendiliğinden gökten zembille inmiyor. Bunları üstlenip üstlenmemek size kalmış. Bunları üstlenmemek demek, yeni baş ağrıları demek. Gideriniz ne kadar fazla olursa kendinizi o kadar karmaşık bir şirketin içerisinde bulursunuz - yönetimi çok daha zor ve stresli olan bir şirket...
Küçük bir şirket olmayı hedeflemekten korkmayın. Sürdürülebilir ve kazançlı şirketleri yönetenler, şirket büyük de olsa küçük de olsa, kendileri ile gurur duymalıdırlar. (Jason Fried & David Hansson)
Çok görmedik mi, alkışlarla, en büyük büyüme gösteren şirketlerin, kısa zaman içerisinde maalesef ve maalesef hatıralarda kaldıklarına. Bu anlamda "Global markalar Türkiye'de neyi yanlış yapıyorlar?" yazımı da tekrar hatırlamanızı rica ederim...
Tüm organizasyonlarda, sunumlarımda bahsettiğim çok ince bir detay var. Birey olarak ruh, beden, zihin bütünlüğü ne kadar önemli ise, inanın aynı akış kurumlar içerisinde de olmalı. Hem kişilerin iş yapış tarzlarında, hem de kurumun kurumsal yapısında bu noktalar son derece önemli. Bir kurumun ruhu kalmamış, geri adımlar ile şirketine giden ekipleri olduğunu düşünün. Ya da çok yüksek hedeflerin belirlendiği ama kurumun bedeninin buna uygun olmadığını hayal edin. Çok sık karşılaşılan ve hepimizin bu akışı daha farklı bir yöne çevirmesi gereken tuzak bir durum. Büyüme tuzağına düşen şirketler, zaman içerisinde kemirilen masa ayağından farklı bir duruma düşmezler. Şirket bütünlüğünü ve bedenini gözardı edilerek belirlenen büyüme hedefleri maalesef ve maalesef yukarıda da çok net aktarıldığı gibi şirketlerin yok olmalarının temelini hazırlamakta.
Commentaires