8 Saniye
- Atıf Büyüksoy
- 11 Ara 2016
- 3 dakikada okunur

Konusundan da, oyuncularından da (ki Salih Kalyon hayranıyımdır), filmden de hiç haberim yoktu, maalesef haberim olmamıştı. TV8‘de son zamanlar güzel filmler yayınlanıyor... 8 Saniye diye adını hiç duymadığım bir Türk filmi çıktı karşıma. Sanıyorum 5. dakikalarında açtım ve çekimlerin ışıltısı, kalitesi, görsel şöleni ve enteresan bir şeyler oluyor burada duygusu önce aldı ve ekrana kitledi beni. Filmin başlarında Salih Kalyon ve 1 dakika da olsa Yılmaz Erdoğan’ı görmem, tamam dur dedirtti bana. İzle.

“ Ya uyumak ve uyanmak arasında bir fark yoksa? Ya rüyalarımız da, hayatımız kadar gerçekse?
Berlin’li bir Türk kızı olan Esra, çocukluğundan itibaren, birbirine paralel iki hayat yaşar. Uyanık olduğu zamanlarda, bir ailenin beşinci kız çocuğu olarak, meraklı ve asi bir yumurcakken; uykuya daldığında ise, gizemli bir adamın ona rehberlik ettiği renkli rüyaların kahramanıdır. Kimseye anlatamadığı bu durum, Esra’nın hayatını oldukça zorlaştırır... Esra büyüdükçe, içini kaplayan boşluk ve hayatında bir şeylerin yanlış olduğu hissi de onunla beraber büyür. Rüyaları ise gittikçe daha fazla etkili olur hayatında... Esra, 19 yaşındayken ailesinin iradesine karşı gelerek Tayfun’la evlenir, 20 yaşındayken kocasının iradesine karşı gelerek boşanır... Geceleri uyuyamadığı için bir barda garsonluk yapmaya başlar ve burada ona babasından sonra destek olan tek adamla, MO ile tanışır. MO’nun “yardım” çabalarına rağmen, Esra, gittikçe rüya ve gerçeği birbirine karıştırır; sadece aklından değil, her şeyden şüphe duymaya başlar. Öyle ki; bu şüpheler onu akıl hastanesine kadar götürecektir. Ancak Esra; hayatının kontrolünü eline almayı başardığında, kendi rüyasını inşa etmeyi de başaracaktır. Bu film; Esra’nın akıl hastanesinden çıkıp, dünyanın dört bir yanında seminerler vermeye doğru uzanan başarı öyküsünün bir kesitidir... Gerçek olaylardan esinlenilmiştir. “
Filmi bitirdiğimde sizlere daha derli toplu konusunu anlatabilmek için sitesini buldum. Ve yukarıdaki özet bölümünü oradan aldım. Tabiiki Türk kızı Esra’nın hem filmde geçen konuyu gerçek hayatında yaşamış olması, hem de filmin başrolünde oynuyor olması etkileyici. Birebir yaşamış olması, ekrandan da tüm duyguların bize akmasını sağlıyor. Hayatın akışından, akışı içerisindeki suyun hem parlak, hem bulanık olduğu anlardaki doğru ve yanlış duruşlarından; hayata bağlılığından bağsız olduğu anlara kadar süren yağmurlar, karlar, çırpınışlar ama sonucunda çözümü kendinde bulan, "ben" de bulan farkındalığın çok güzel resmedildiği, müthiş bir film. Açıkçası, kendi adıma çok etkilendim. Amacım bir film tanıtımı yapmaktan öte, bu etkileyici filmde geçen etkileyici sohbetleri ve anları sizlerle paylaşmak...
Esra’nın rüyasında geçen bir an var. Bir bataklık içinde ve çıkamıyor... Esra’ya gizemli adamın seslenişi...
“Niye ayağa kalkmayı denemiyorsun?
Hayatının cehennem olduğunu mu düşünüyorsun?
Oysa hayatın bakış açısında ne iyi ne de kötü vardır. Her şey olduğu hali ile hayatın parçasıdır. Bizler sanatçıyız.
"Hayatımız ile ilgili koskoca hikaye yaratırız."
Hayatından memnun değilsin diye, nasıl şikayet edebilirsin ki, hayatını sen yarattın. Hikayeni de çeşit çeşit karakterlerle donattın. Bu karakterlerden bir şey öğrenebilirsin ve hayatında verdiğin tüm kararlar için sorumluluk alabilirsin. Muhteşem bir hikaye yaratmakta, hayatını dramla doldurmakta seninle ilgili Esra. Hayatını beğenmiyorsan, değiştir. Diğer tüm karakterleri değiştirmeye çalışma, ana karakteri değiştir ve sihirli bir şekilde bütün hikaye değişsin. Kendi cennetini ancak böyle yaratabilirsin.”
Esra'nın uyandığı sabah, ayna karşısında kendisine seslenişi...
"Bundan sonra sen, bana emanetsin. Son nefesime kadar sana, ben bakacağım. Ama bana biraz zaman ver, çünkü çok acemiyim. Başaracağız."
Ve Final Sahnesi...
Gizemli adamın seslenişi...
"Hayatta her şeyi karşılık bekleyerek yapıyoruz. Karşılıksız sevmeyi bilmiyoruz. Her şeyde olduğu gibi aşkımızı da şartlara bağlıyoruz. Benim istediğim gibi olursan seni severim. Kontrol etmeme izin verirsen seni severim. Dünyadaki tüm şiddetin asıl sebebi de bu. Gerçek sevgi, hiçbir koşula bağlı olmadan sevmektir. Oysa çoğu zaman kendimizi bile olduğu gibi kabul edip sevemeyiz. Bu yüzden yeterince iyi olmadığımızı düşünürüz. Hatta kendimizi reddederiz."
Sevgi hayattır ve kendini bir çok şekilde gösterir.

Esra’nın sözleri ile kapanış...
"Öğrendim. Ağzımdan çıkan her söze dikkat etmeyi, elimden gelenin en iyisini yapmayı, hiçbir şeyi kişisel almamayı ve varsayımda bulunmamayı öğrendim... En önemlisi de kendine güvenmeyi öğrendim.
Elimden geldiğince etrafıma sevgi tohumları ekmeye çalıştım. Bazen onlara su vermeyi unuttum, kurudular; bazen de çok su verdim, çürüdürler. Hiç pes etmedim. Yeni tohumlar ekmeye devam ettim. Sonunda bazılarını yeşertmeyi becerebildim.Ve farkettim ki bunun yolu affetmekten geçiyor.
Cesaret korkusuz olmak demek değildir, korkmana rağmen yol almak demektir.
Teşekkürler Esra İnal... http://www.esrainal.com Sitenizi de keyifle inceledim... Yolunuz açık olsun...
Ayrıca, Mehmet Kurtuluş’un oyunculuğuna da bayıldım.
İzlemenizi tavsiye ederim.



Yorumlar