Bence okuyun :)
- Atıf Büyüksoy
- 15 Kas 2016
- 3 dakikada okunur

Alarm çalıyor. Saat 06.00 Daha dün akşamki iş yemeğinin yorgunluğu üzerinizden atılmamış. Yeni bir güne hazırlık. Ama zaman yok, erken bir toplantı ile güne başlamanız gerekiyor. Hızlı bir kahvaltı, toplantıda görüşülecek konulara göz ucu ile dokunma, planlama, hedeflerin durumu, Linkedin’den Andy Abi’nin bir sözünü paylaşma, ufak bir yorum ekleme, sonra toplantı, beyin fırtınaları, tartışmalar, ay sonu hedefleri, ay bitti ay başı hedefleri, yıllık hedeflerin revizyonu, yeni gelişmelerin takibi, müşterilerin ziyareti, yurt dışına dert anlatma vs derken...
Tam o sırada...
Yer; Bir Ev ve Bir Televizyon...
Tartışmasız her kanalda... Yüzlercesi ekranın arkasında, milyonlarcası ekranın önünde, belki anneniz, babanız, dedeniz de ekran başında izliyor... Kadın adamı, adam kadını istiyor, birbirini deniyor, tartıyor, çay içiyor, sonra dışarıda devam ediyor, bazen evleniyor, sonra boşanıyor, olmuyor tekrar stüdyoda her biri farklı birilerini aramaya devam ediyor, göbekler atılıyor, ağlanıyor....
Tam o sırada....
Yer; Ofis
İç toplantılar, dış toplantılar, yurt dışı misafirlerini ağırlama, durumlar iyi ise gülen yüzler, durumlar kötü ise şantajkar ortamlar, seyahatler, ziyaretler, satış stresleri, pazarlama planları, akşam üzeri değerlendirme toplantıları, gün kapama, ay kapama, üretim planlama, yeni müşteri, eski müşteri vs derken...
Tam o sırada...
Yer; Bir Ev ve Bir Televizyon...
Tartışmasız her kanalda... Bu ülkenin gençleri, kadını erkeği 5’er 10’arlı evlere kapatılıp, erkekler bir yerde, kadınlar bir yerde yaşatılıyor, kavga etmelerinden keyif alınıyor, keşke aşk ortamları doğsa da reyting artsa telaşı basıyor, çocuk oyunları ile yarıştırılıp, oleyler, normal bir ritmin dışındaki sevinç halleri ile tuhaf duruşlar, milletim en doğru kararı verir oy seslenişleri vs. derken...
Tam o sırada....
Yer; Ofis
Akşam saatleri. Sabah 6’da kalkmıştınız, nefes alacak haliniz kalmadı ama iş yemeğine geçmeniz gerekiyor. İş yemeğinde hem karşınızdakini mutlu etmeniz lazım, hem de bugün ya da yarın doğabilecek fırsatların zeminini hazırlamanız ya da uzun soluklu ilişkilerinizi bu yemekler ile güçlendirmeniz gerekiyor. Yola çıkıyorsunuz... İşte...
Tam o sırada...
Yer; Bir Ev ve Bir Televizyon...
Neredeyse her kanalda, bu ülkenin genç kızları kafalarına ayakkabı, üstlerine çuval, ayaklarına eldiven takıp, ikon edası ile juri üyelerinin önünden geçiyor, diğer arkadaşları ile kavga etme sanatını burada da gösteriyor, puanlar, sözde ikonlar, her tür dilden edalı cümleler, tuhaf haller...
Tam o sırada....
Eve geliyorsunuz. Gece 12. Ne zaman uyuyacaksınız, ne zaman kalkacaksınız...
TV’yi açıyorsunuz. Gecenin 12’sinde spor programları. Yorumcular canlı yayında kebaplar yiyor. Yiyemeyenler izlemesin deniyor, saçma sapan sohbetler ediliyor, futbol dışında her şey konuşuluyor, iki lafı bir araya hiç getiremedikleri için de ses tonu yüksek olanın prim yaptığını sandığı bir ortam...
Alarm çalıyor. Saat 06.00 Daha dün akşamki iş yemeğinin yorgunluğu üzerinizden atılmamış. Yeni bir güne hazırlık. Ama zaman yok, erken bir toplantı ile güne başlamanız gerekiyor. Hızlı bir kahvaltı, toplantıda görüşülecek konulara göz ucu ile dokunma, planlama, hedeflerin durumu, Linkedin’den Jo Abi’nin bir sözünü paylaşma, ufak bir yorum ekleme, sonra toplantı, beyin fırtınaları, tartışmalar, ay sonu hedefleri, ay bitti ay başı hedefleri, yıllık hedeflerin revizyonu, yeni gelişmelerin takibi, müşterilerin ziyareti, yurt dışına dert anlatma vs derken...
Biliyor musunuz ?
Ekranlarda bu yaşananları, milyonlarca insan izliyor?
Ve biliyor musunuz, hiç abartmadan anlattığım, kendimi tutarak yorumsuz paylaşmaya çalıştığım bu programlar ile ilgili televizyon denetim kurumları pek bir şey yapmıyor.
Ekmek parası için yapıyoruz olarak adlandırılan bu programların sahiplerine getirisi ile katkısını hiç kimse karşılaştırmıyor! Sahipler, en üst düzey davetli listesinin en başını süslüyor, hatta emin olun, siz global markaların en üst düzey yöneticisi de olsanız, maalesef, sizden daha fazla hürmet görüyor.
Klup başına geçenler koltuğu, milli takım başına geçenler duyguyu bırakmıyor. 25 kilo verdi diye, gazeteleri süsleyen sabah programcıları doğuyor.
Tarihin hiç bir döneminde, kalitesizliğin bu kadar istikrarla zorlandığı bir dönem olmamıştı. Kalitesiz programlar hep olmuştu ama kalitesizlik, bu kadar reyting alır olmamıştı. Kalitesizlik, prim yaptırır olmamıştı. Kalitesizlik, bir televizyoncu kimliği çıkarmamıştı.
Neden mi bunları yazıyorum?
Bizler ofislerimizde, iş yemeklerimizde iken neler oluyor bilin diye. Kıymetli çocuklarımızın geleceğini bir sorgulayalım diye. En yüksek para isteyen sıralı okulların yarışından çıkınca, gerçek hayatın okkasına dokunurlarsa ne olur diye! Ricam kafamızı kaldıralım diye. İzlemeyelim diye değil, izleyici kalmayalım diye!
Yılmaz Erdoğan’ın Ekşi Elmalar filminde dediği gibi, “dünyanın sonu gelmiş neden bana kimse haber vermiyor?” olmasın diye!
Sevgilerimle,
Atıf Büyüksoy
Hayat=Hayat
Konum, televizyon programlarının içeriği idi. Bir de, en önemlisi, etkileri var tabiiki. Bu anlamda, "Televizyon Kutusu" yazımı da okumanızı tavsiye ederim. Düşman, hep uzakta değil, bazen de yanı başımızda!
Yorumlar